İstiklâl Marşı Derneği olarak, kendi lisanımızda okur-yazar olmayı asli meselelerimizden kabul ediyoruz. Kendi lisanımızda okur-yazar olmamız bizim için neden asli bir meseledir? Evvela bu hususun sarahate kavuşması lazım gelir. İstiklâl Marşı Derneği’nin her bir azasının -üye değil aza olabilirsek vücut bulabiliriz ancak- kendi lisanımızda okur-yazar olma cuhudunun neye tealluk ettiğini bilme zarureti vardır. Yazımızı geri alma gayretimiz kültürel bir ilgi değil bizatihi itikadımızın bir gereğidir.
Çünkü biz müslümanlar için lisan, duygu ve düşüncelerimizi ifade etme vasıtası olmanın çok ötesinde bir mana ifade eder. İnsan beyan sahibi bir canlıdır. Beyan sahibi olması hasebiyle ve olabildiği ölçüde insan olma derecesine yükselir. Bu demektir ki insan, insan olma liyakatını lisanında şekillenerek kesbeder. “...zira rahman olan Allah insana beyanı öğretti.” (Rahman Suresi 1-4) Yani Allah insana temyiz edebilme kabiliyeti vermek suretiyle onu sair canlılara üstün kıldı. Allah’ın insana “beyan”ı öğretmesinin “İnsanı yarattı.” ayetinden hemen sonra açıklama mahiyetinde gelmesi, insanın ancak lisanıyla insan olabileceğini bize sarahaten göstermek içindir. Lisanında akidesini bulan ve şekillenen insan, bu şekil üzere hareket eder. Yine Alâk Suresi’nden öğreniyoruz ki, insana beyanı öğreten Allah, ona beyanın tamamlayıcısı olarak kalemle yazmayı da öğretti. Bu demektir ki yazı, lisanın yani beyanın mütemmim bir cüz’üdür ve bir İslam dili olan Türkçe, İslâm harflerinden başka harflerle asla resmedilemez. Resmetmeye kalktığımız takdirde ise -beyan sahibi insan olarak- kabul görmemiz mümkün olmaz. Netice itibariyle kendi lisanımızda okur-yazar olma meselesi itikadımızdan ayrı tutulamaz. İstiklâl Marşı Derneği’nin kendine mesele olarak kabul ettiği mesailin tamamı gerçekte tek meseleyi tahkim etmektedir. Bu mesele, müslüman olarak Allah’a ve Ahiret gününe iman etmemizle Türkiye’nin istikbalini ayırmamaktır. Türkiye’nin istikbaline dair tavrımız doğrudan itikadi tercihimizle alakalıdır. Bahse konu olan Türkiye’nin geleceği ise, bugün şuurunda olmamız gereken şey, durumumuz ve tavrımızın mahiyet itibariyle Uhud’taki okçulardan farklı olmadığıdır. Türkiye’nin istikbali için hayırlı bir iş yapılacaksa işe önce lisanımızdan başlanılmalıdır. Lisanımız olan Türkçe, bir kavmin değil -bir İslam dili olarak- Türk Milletinin dilidir. Müslüman olmadan Türk olunamayacağı gibi Türkçe de konuşulamaz. Hayırlı her işe besmeleyle başlamayı ve inşallah demeyi, itikadımızı kendisinde kazandığımız lisanımızdan öğreniyoruz. İnşallah demek ne demektir? Kainata ve tabii ki hayatımıza nizam verenin sadece alemlerin Rabb’i olan Allah olduğunu söyleyerek kendi hayatımızın başkaları tarafından tanzim edilmesine muhasım olduğumuzu ilan etmiş olmaktır. İşte Türkçe konuşmak ve Türk olmak bu tavrın adıdır. Bizler ancak bu tavra sahip olanlarla konuşabilir ve konuşu olabiliriz. (Bugün ‘komşu’ diye telaffuz ettiğimiz kelimenin aslı ‘konuşu’dur. ) Diğerleri için ise bir zamanlar bazı batılıların tavsif ettiği gibi “Konuşulamayan Türk”üzdür. Yazımıza sahip çıkmanın itikâdî bir mesele olduğu ve millet hayatının varlığı için elzem oluşu İslam harflerini ilga edenlerin de şuurunda olduğu bir vakıa olsa gerektir. 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasına eklenen “Devletin dini din-i İslam’dır.” ibaresinin anayasadan çıkarılmasının Harf İnkılâbı ile aynı seneye (1928) denk düşmesi manidardır. Yine devrin Maarif Vekilinin Latin harflerinin üstünlüğünü(!) anlatmak için verdiği Konya konferansı öncesinde “Eski harflerle birlikte Kur’an’ı da tarihe gömdük” şeklinde astırdığı tanıtım ilânlarını hatırlamakta fayda vardır. Yazımızı geri alma iddiamızı kültürel değil itikadi bir mesele olarak sahiplenmemiz, bizleri ‘Osmanlıca’ öğrenme hevesiyle çalışmalar yapan sair mekan ve eşhastan ayrı bir yere yükseltecektir. Kendi lisanımızda okur-yazar olmayı hedefleyerek, başkaları tarafından bizden asla alınamayacak vasıflar kazanmamızı mümkün kılacak bir müşterek çalışmayı başlatmış bulunuyoruz. Bir müşterek çalışmayı beğenmek, istikamet üzere olmak demektir. İstikamet ise niyetin buluğa ermiş halidir. Bu tarihten itibaren forum kısmında tefsir, hadis, edebiyat, şiir, tarih gibi muhtelif alanlara ait metinler yayınlayacağız. Bu metinlerde yer alan bazı kelimeleri ve terkipleri belirli bir düzen içinde izah etmeye çalışarak azalarımızın da soru ve katkılarını bekleyeceğiz. Yine forum içinde yer alacak bir bölümde Eskimez Yazı ile basılmış çeşitli eserlerden bahsedecek ve azalarımızın bu sahadaki malumatlarına da müracaat edeceğiz. Sadece üyelerimize ve yine sadece Eskimez Yazımıza mahsus kılarak başlattığımız forumun, iştirakçilerinden gelecek katkı ve tekliflerle itikadi bir mesele olan “okur-yazar”lığımızın derecesini artırmasını niyaz ediyoruz.