İstiklâl Marşı Derneği’nce tertip edilen Tartışmalı Konferanslarının altıncısı, “Türk Türk’e Boyun Eğmez, Eğik Boyunla Türk Olunmaz” başlığı altında 16 Nisan 2011 Cumartesi günü İzmir'de yapıldı.
İstiklâl Marşı Derneği Genel Başkanı İsmet Özel, Türk lafzının bir kavmi veya bir kültürü işaret etmediğini hatırlatarak, Türklüğün tarihî bir rol olduğu hususunun bu toplantı başlığındaki ifadelerle daha da netleştiğini söyledi. Bu tarihî rolü üstlenmiş olan kişiler arasında altlık - üstlük veya tâbi – metbu ilişkisinin cereyan edemeyeceğini dile getiren Genel Başkan İsmet Özel, “eğik boyunlu” bir karakterin Türk adını alamayacağını ifade etti. Konferans başlığında ifade edilen meselenin üç buudu olduğunu beyan ederek birinci buudun Türkiye’nin şekillenmesiyle modern dünyanın şekillenmesi arasındaki irtibatın anlaşılmasıyla açıklanabileceğini söyledi. İkinci buudun ise bu rolün üstlenilmesinin sebebiyle alakalı olduğunu belirten Genel Başkan İsmet Özel, bu tarihî rolün oynanmasının önünde hangi engeller olduğu hususunun da üçüncü buudu teşkil ettiğini ifade etti.
Modern tarih olarak da isimlendirilen, Hıristiyan takvimine göre 15. Asırdan itibaren başlayan dönemin Türklerin dünyada en etkili oldukları zamana tekabül ettiğini söyleyen İsmet Özel; Avrupa’daki sosyal, siyasi ve ekonomik yapının temelinde yer alan feodal bey ile vassal arasındaki tâbi-metbu ilişkisinin, Türk hayatından farklı olarak, boyun eğen ve boyun eğdiren ilişkileri şeklinde gelişmesini sürdürdüğünü ifade etti. Türk hayatında ise merkezî otoritenin, mahallî zorbalara karşı güçsüzlerin sığınağı olarak yaşadığını, yönetici mevkiinde olanların yönettiklerini himayeye mecbur olduklarını izah eden Genel Başkan İsmet Özel, gayrimüslimlerin ancak Türk sultası altında rahat bir hayat yaşayabildiklerini, bunun dışında gayrimüslimler için bir çatışma hayatının geçerliliğini koruduğunu ifade etti.
YENİ BİR DÜNYA KURMAK ‘TÜRK OLMAK’ İLE İRTİBATLI
Mağlup olmuş bir toplum halet-i ruhiyesinin hakim oluşu sebebiyle “neden bir şey yapmamız” gerektiğinin izahına kolayca ulaşamadığımızı ifade eden Genel Başkan İsmet Özel dünyadaki mevcut işleyişin devamı için zihinlerin örtüldüğüne dikkat çekti. Bugün dünyadaki en büyük sermaye odaklarının yetmişli yıllarda, ağırlıklı olarak elektronik, genetik, atomaltı ve uzay alanındaki çalışmalara yatırım yapma kararı aldıklarını ifade ederek, insanların şu anda meşgul oldukları gündem konuları itibariyle ancak bahsi geçen çalışmalara malzeme olarak yaşayabildiklerini ifade etti. Böyle bir vasatta av olmaktan kurtulabilmenin, işin aslına dönmekle mümkün olduğunu ifade eden Genel Başkan İsmet Özel, bu dünyada bulunuşumuzun sebebini kavramak zorunda olduğumuzu beyan etti. Bizi icbar ettikleri alanın dışına çıkmanın imkânını keşfedersek birbirimizi tepelemeden, birbirimizi daha iyi anlayarak işin altından kalkabileceğimizi vurguladı. Bu çerçevede, yeni bir dünya kurmanın Türk olmakla irtibatını fark etmenin ehemmiyetine işaret eden Genel Başkan İsmet Özel, bu manevra alanını tanınıp tanınmadığının anlaşılmasının önemine dikkat çekti. İzmir’de Hükümet Konağı’ndan Yunan Bayrağı’nı indirip Türk Bayrağı’nı çeken insanların kim olduklarını ve yaptıklarını bilip, bilmediklerini sorgulayan Genel Başkan İsmet Özel İstiklâl Harbi’nin gerçekten Türk İstiklâlinin temini için verilip verilmediği, İstiklâl Harbi’nden sonra hangi vakıaların bizi nereye getirdiği sorularının cevaplanması gereğine işaret etti.
“GÂVUR PADİŞAH” DİYEBİLMEK TÜRK’ÜN SALAHİYETİNDENDİR
Daha sonra söz alan İstanbul Şube Başkanı Sedat Akyüz konuşmasında, Müslümanlığımızın neye tekabül ettiğini bilmemizin İstiklâl Marşı’nı anlamaya müteallik olduğunu; bunun anlaşılmaması halinde, dünya düzeninin sahiplerinin bize biçtiği dinlerden bir dine hapsolacağımızı ifade etti. Kendilerine korkunun hâkim olması beklendiği şartlar altında ilk mü’minlerin sadece imanlarının arttığını, İstiklâl Marşı’mızın ilk kelimesinin de ancak böyle anlaşılabileceğini vurguladı. Bu toprakları vatanlaştıran gaza beyliklerinin mevcudiyetlerini gaza etmiş olmalarına borçlu olduğunu hatırlatan İstiklâl Marşı Derneği Genel Sekreteri Mustafa Tosun ise konuşmasında Türklerin ancak üstün bir gayeye matuf olarak, Allah’a kulluğu esas alarak bir nizam tesis ettiklerini ifade etti. Bu üstün gayeye bağlı kalarak bu toprakların Türk vatanı haline gelmesi karşısında, gayri Türk unsurların kendi emellerini ısrarla ve canlı bir şekilde devam ettirdiklerini ifade ederek günümüzde almakta oldukları neticelere işaret etti. Bu manada NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı James G. Stavridis’in İzmir’e gelişinin söz konusu emellerin belli bir yerinde değerlendirilebileceğine dikkat çekti. Ankara Şube Başkanı Mehmet Tuncel, Türk’ün Türk’e boyun eğmeyişinin felsefî ve tarihi perspektiften de ele alınabileceğini belirterek, Hegel’in insanlar arasındaki ilişkileri temellendirişinin Batı düşüncesinin zihniyet yapısına dair taşıdığı izlere işaret etti. Bu temellendirmede, insanların isteklerinin çatışmasının merkezî role oturtulmuş bulunduğunu ifade etti. Batılı ilişkilerin boyun eğme ve boyun eğdirme seçenekleri arasında cereyan ettiğinin ipuçlarının Hegel okumalarıyla da elde edilebileceğini söyleyen Mehmet Tuncel, Türk hayatının faik vasfının ise Türk’ün Türk’e boyun eğmeyişiyle tebarüz ettiğini izah etti. İstiklâl Marşı Derneği Genel Başkan Yardımcısı Durmuş Küçükşakalak, Türklerin laik veya dindar olarak tavsif edilemeyeceğini söyleyerek; laik, dindar gibi ayrımların Hıristiyan ve Yahudi dünyasına ait olduğunu belirtti. Bu bakımdan Türklerin, şeriata uygun olmadığını gördükleri davranışlar karşısında müdahale etmek salahiyetini haiz olduklarını, gerektiğinde Padişah’ın atının dizgininden tutarak ona “Gâvur Padişah!” diyebilecek ehliyette olduklarını ifade etti. Batı dünyasının, böyle şeylerin yaşanabilirliğinden mahrumiyeti dolayısıyla sivil toplum ve sivil itaatsizlik gibi kavramlara müracaat etmek zorunda kaldığını ifade eden Durmuş Küçükşakalak; Türk hayatının üstünlüğü karşısında Batılıların “Nasıl olur da insan gibi yaşayabiliriz?” sorusuna halen cevap bulamadıklarını, Türk olmadıkça da bu cevaba ulaşamayacaklarını ifade etti. Gayrimüslim dünyanın bu çaresizlik içerisinde icat ettiği “sivil” kavramlara sırtını dayayan ve bugün sivil toplum kuruluşları olarak ortaya çıkan yapıların millet hayatının ortaya çıkmasını engellemek üzere faaliyet gösterdiğine dikkat çekti. Durmuş Küçükşakalak, bu manada İstiklâl Marşı Derneği’nin derneklerden bir dernek olarak görülemeyeceğini vurgulayarak, bahsi geçen kuruluşların toptan lağvedilmesinin Türkiye lehine bir iş olacağını beyan etti.
“SOYADI KANUNU” TÜRK OLMAYIŞIN TASDİKİDİR
Toplantının son kısmında yeniden söz alan Genel Başkan İsmet Özel İstiklâl Harbi sonrasında, Türk olmanın üstünlüğü, sahiciliği, doğruluğu ve güzelliği ifade etmesi dolayısıyla gayrimüslimlerin de kendilerine Türk dedirtme talebinde bulunduklarını, bu sebeple 1924’de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 88. maddesinde bütün vatandaşların din ve ırk farkı olmaksızın Türk ıtlak olunacaklarının hükme bağlandığını belirtti. Günümüzde ise insanların Türk olmadıklarını ifade etme gayreti gösterdiklerine dikkat çeken Genel Başkan İsmet Özel Cumhuriyet tarihi içerisinde bu farkın neden ortaya çıktığının sorgulanması gerektiğini ifade etti. Mekke ve Medine’yi müdafaa edememiş insanların kendi namuslarını tecavüzden korumak için tuttukları toprak parçasının Türkiye olduğunu ve bu sebeple Cumhuriyet’in bir “İslâm Devleti” olarak ilan edildiğini dile getirdi. Genel Başkan İsmet Özel; 1928’de İslâm harflerinin ve devletin dinine dair Anayasa hükmünün kaldırıldığını, ardından da insanların Avrupalılar gibi adlandırıldığı 1934’teki Soyadı Kanunu ile Türklerin Türk olmadıklarının devletçe tasdik edildiğini beyan etti. 29 Ekim 1923’te ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti’ne 27 Mayıs 1960 günü Amerika Birleşik Devletleri tarafından son verildiğini ifade eden Genel Başkan İsmet Özel, 1960 sonrasında Türkiye’nin devamı için ne yapılabileceği sorusu eşliğinde solcuların öncü oldukları bir çalkantının 1980’e kadar sürdüğünü hatırlattı. Daha sonrasında, Türkiye’de Müslümanların akıllarını başlarına almasından endişe duyan Dünya Sistemi tarafından suni bir Siyasal İslam’ın üretildiğini ve 2002’de AKP’nin iktidara gelmesiyle bu projenin sonuçlarının alındığını, böyle bir şeyin cereyan edebilmesinin ise Hıristiyanlaşmanın Müslümanlık zannedilmesiyle mümkün olabildiğini belirtti. Genel Başkan İsmet Özel, dünya tarihi boyunca uygulanan bir metoda uygun olarak, Türkiye’de sanki birilerinin istemediği netice elde edilmiş gibi gösterilerek asıl potansiyelin önünün tıkandığını ifade etti. Bu manada Müslüman görüntüsü veren insanların Türkiye’de etkinlik gösterdiklerine işaret etti.
ÜSTÜN BİR HAYAT FORMU, ELİMİZDEN ALINAMAYACAK BİR DEĞERDİR
Türkiye’nin devamı için İstiklâl Marşı’nın ideologisine sahip çıkmaktan başka yol kalmadığını ifade eden Genel Başkan İsmet Özel; Türklüğün vurgulanması yerine “İslâm” ve “Müslüman” kelimelerinin yeterli olacağına dair İstiklâl Marşı Derneği’ne yöneltilen itirazların Türkiye lehine sonuç vermeyecek bir aldatmacaya müteveccih olduğunu; İstiklâl Marşı Derneği’nin Türklüğü öne çıkarmasının, bilhassa Tanzimat’tan bu yana bize yutturulan bütün dolmaları kusmak niyetine istinat ettiğini beyan etti. Türkiye’nin devamının üstün bir hayat formuna sahip çıkmaktan geçtiğini, bunun için de Kur’an-ı Kerim’in hayatımızda birinci yeri tutmasının ve hayatımıza hâkim olmasının tek seçenek olduğunu ifade eden Genel Başkan İsmet Özel, toprakları tamamen işgal edilmiş olsa bile, Kur’an’la irtibatlarını muhafaza eden insanların, kaybetmiş göründükleri şeyleri yeniden ele geçirmelerinin an meselesi olduğunu ifade ederek bu üstün hayat formunun insanın elinden alınamayacak bir değer olduğunu vurguladı. Bu meyanda Türk’ün Türk’e boyun eğmemesinin birbirimizi anlamak, birbirimizle kenetlenmek ve elbirliğiyle bir işin altından birlikte kalkabilmek meselesi olduğunu ifade etti. Türkiye’de kimin ne yapacağı, kimin hangi kimlikle nereye konulacağı hususları ihmal edilerek Müslümanların lehine bir neticenin elde edilmesinin mümkün olamayacağını ifade eden Genel Başkan İsmet Özel sözlerini şöyle tamamladı: “Birileri kendilerini bir şekilde göstermeye çalışabilir ama siz hangi tabiattaysanız kendi tabiatınızda olanları fark edeceksiniz. Onun için yapılacak ilk iş kendi tabiatınızı fark etmek olacaktır. Kendi tabiatınızı Allah’ın indirdiğine ne kadar denk düştüğünüzü fark ederek tanırsınız. İnsanın kendini tanıması demek Allah’ın indirdiğinin seni ne kadar izah ettiğini bilmek demektir.”