Gözlerimizi kısıp uzaktan bakınca kazasız belâsız yaşamak isteyenlerin günlerini ortalamadan şaşmadan geçireceklerini söyleyebiliriz. Ortalamanın nasıl bir şey olduğuna karar vermenin günden güne çapraşık bir durum arzettiği günde böyle bir cümleyi kaleme almak da cesaret işi. Ne kadar gözümüz ortalamayı gözetmeğe ayarlanmışsa da ayağımıza çok tatsız vakıaların takılmayacağının teminatına kavuşmuş sayılmayız. Nasılsın sualini yuvarlanıp gidiyoruz işte şeklinde cevaplandıranlar can yakıcı sürtünmelerden kendilerini sakındıranlar olsa gerek. Yuvarlanıp gidebilmek için can yakıcı temaslardan kaçınmak şartı var. Koronavirüs salgınının daha kaç ay, kaç yıl devam edeceğinden emin değiliz. Ne tarihin, ne tabiatın tekerrür ettiğine dair bir delil var elimizde. Zihnimize kayda değer bir şeyler yüklediğimizde fertler olarak tarihimizin tekerrür etmediğine akıl erdirebiliriz. Bir insan tekinin her günü bir diğerinden farklı olduğuna göre kavimlerin bir kere başına gelen şeyin yeniden gündeme gireceğine kim inanır? Bir sabah doğan güneş bir daha doğmaz. Son pişmanlık da fayda vermez.
Tarihin bazı merhalelerini gözden uzak tutmakla adaletin niçin yerini bulamadığını anlama gücümüzü köreltiriz. Birer birer hesaba katarsak insan topluluklarının paylaşmak zorunda kaldıkları geçmişleri yok. Kapitalizmin yani sermaye yüklü sınıfın bütün yakınlıklara yön verdiği dönem açılmadan önce her topluluk kendini diğerlerinden ayıracak hususiyetlere sığınıp bir kavim karakteri ele geçirmiştir. Bu sapma onların müşterek geleceğinden söz etmemizi de imkânsızlaştırıyor. Nasıl olmuş da dünyanın belli bir yerinde bir kavim hususiyetini elden bırakmayan Türkler olmuştur? Yerküre iki insan topluluğuna istisnaî karakter yükleyerek onları bazı değerlerin muhafızı durumuna getirdi. Eğer tarih adı verilmiş şey kof bir anlatı olmaktan sıyrılmışsa bu değerlerin bilincine ermek bizi bekliyor. Türkleri ve Amerikalıları hangi vasıflarıyla değerlendireceğiz? İslâm’a yerküre üzerinde hangi varoluş tarzı yakışıyorsa Türkler o tarzı tecessüm ettirmekle bir kavim karakteri edinmişlerdir. Türk’ü İslâm’dan, İslâm’ı Türk’ten ayırın geriye ne Türk kalır, ne İslâm. Amerikalıyı paradan, parayı Amerikalıdan ayırın geriye ne Amerikalı kalır, ne para. Nasıl İslâm’ın hükümranlığı Türk hükümranlığı olarak anlaşıldıysa sermayenin hükümranlığı da Amerikan hükümranlığı olarak görüldü. Öyle idi de.
Tarihi kof bir anlatı kılmak ve öyle kalmasını temin suretiyle dünya hayatlarını âbâd etmek isteyenler Türklerin yaşadığımız topraklara makul bir yerden (Orta Asya olabilir mi?) ithal edildiği fikriyle (Türkleri ithal etmekten daha cazip ne olabilir?) zihin konforuna kavuşmuşlardır. Bu yakıştırma bir benzerliği akla çabucak getiriverir: Endülüs Emevileri ile kader birliği Osmanlılara iliştirilir. Bizans’ı tam tekmil bir şuurla tarihe gömmekle zaten Vizigot istilası altında olan bir toprak parçasında geri kalmışlığı tartışılmaz bir kültüre yön vermek arasındaki farka eğilmek gerekiyor. II. Bayazıt Yahudilerin Osmanlı ekonomisine nefes aldıracaklarına inanarak hareket etti. Kapitalizmin gelişimi öyle bir seyir takip etmişti ki, XIX. Hıristiyan asrında Gladstone biz Türklerin pılımızı pırtımızı toplayıp Avrupa’dan silineceğimizi söyleme cesaretini kendinde bulmuştu. Nedense öyle olmadı. Bugün bile İstanbul’un Avrupa yakasından söz edilebiliyor. Gerçi öyle olmadı; ama böyle oldu. İz bırakmadan Avrupa’dan silineceğimiz kehaneti boş çıkan Büyük Britanya Başvekili Türklere zarar verecek her hususta kafa yordu. Türklerin bam teline basmak için bütün gücünü harcadı. Böylece ellerinden Kur’an’ı almadan bunları mağlup edemeyiz diyen Gladstone haklı çıktı. Tanzimat Fermanı devletin piyasaya hâkimiyetine son verince paraya yön veren Müslümana rastlamak imkânsız hale geldi.
İki milliyetin o millete mahsus millî karakteri yok. Türklerin 1920’de ilân ettiği misak-ı millî Türk varlığını ordunun iradesiyle çerçeveledi. Çerçeveleme işini paraya bırakan ABD Ruslardan Alaska’yı, Fransızlardan Louisiana’yı satın aldı. Esas para kabul edilince modern çağın zimmetinde bulundurmaktan kâr ettiği WASP (White-Anglo-Saxon-Protestant) Amerikalıların dünyanın efendileri haline gelmeleri önüne hiçbir engel konulamamıştır? Türklük ve Amerikalılık dünyanın çeşitli sebeplerle sürükleyip bir yere yığdığı mütecanis bir topluluğu ifade etmez. Bilakis Türküm veya Amerikalıyım diyen herkes (olabileceği halde) kendilerinden biri olmayan herkesi var-olma sebeplerini sorgulamağa iter. Pergelin yazmayan sivri ucunun sanatçıya battığını bilmeden veya umursamadan yaşayabileceğini zannedenler bu zannlarını her çağda cazip hale getirmişlerdir. Millî varlığını ordunun sadakatıyla hercümerç edenler neyin neye değdiği bahsini dünyada bulunuş kavramıyla mezc etmişlerdir.
İsmet Özel, 6 Rebiül evvel 1442 (23 Ekim 2020)
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.