OSMANLI YOKKEN TÜRK YAZISI DA MI YOKTU?
Türk yazısı Osmanlı’nın esamisi okunmazken de Osmanlı ortadan kalktıktan sonra da vardı. Osmanlı yokken Türk yazısına Selçukluca demiyorduk, şimdi de demiyoruz. Osmanlı yok olunca da yazımızı kaybetmedik. İstiklâl Harbi’ni verirken yazımız elimizdeydi. İstiklâl Marşı Türk yazısı ile yazıldı. Cumhuriyet Türk yazısı ile ilan edildi. Yazımız cumhuriyetin ilanından beş sene sonra elimizden alındı.
Tarihçilerin Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna dair tespit ettikleri en erken tarih Hıristiyan takvimine göre 1299 yılıdır. En son 1302 tarihini verenler de oldu. Yani Osmanlı Devleti’nin ortaya çıktığı tarih 14. asırdır diyebiliriz. Halbuki 13.asırda biz bu toprakları Dârü’l-İslâm kılmak yoluyla vatan edinmiştik. Bunu da dilsiz yazısız yapmadık elbet. Osmanlı Devleti de ancak bu zemin üzerine teşekkül edebildi. Yine aynı tarihçiler Karamanoğlu Mehmet Bey’in “Bundan sonra çarşıda pazarda Türkçe konuşulacak” dediği fermanını Hristiyan takvimine göre 1277 yılında çıkardığını söyler. Karamanoğlu Mehmet Bey o fermanda sadece çarşıda pazarda Türkçe konuşulacak demez “defterleri dahi Türkçe yazalar” der. Karamanoğlu Mehmet Bey’in Türkçe ısrarı olmasaydı Osmanlı Devleti ortaya çıkabilecek miydi? Karamanoğlu Mehmet Bey o fermanı Latin yazısı ile ya da Osmanlıca mı çıkardı? Gelgelelim bugün Karaman’da bu hadiseyi temsilen bir heykel var. Orada Karamanoğlu Mehmet Bey’in elindeki ferman Latin yazısı ile yazılı. Bu durumda o şeye heykel değil de karikatür demek gerekiyor.
Biz bu toprakları Kur’an-ı Kerim’den doğan bir lisan ve o lisanla yazılan şiirle Dârü’l-İslâm haline getirdik. Türk milleti şiirden doğmuştur dediğimizde doğrudan Yunus Emre’ye atıf yapıyoruz. Yunus Emre’nin yazdıkları tamamen ayetlere ve hadislere dayanır. Abdülbaki Gölpınarlı’nın vesikalara istinaden tespit ettiği gibi Yunus Emre de 13. asırda yaşadı. Yani Osmanlı Devleti ortaya çıkmadan önce Türk yazısı ile yazılmış bir Yunus Emre divanı vardı. Hatta birçok Yunus Emre divanı vardı. Yunus’un yazdıklarının şöhreti afakı tutunca birçok şair Yunus mahlasıyla yazdı o tarihte. Bugün Anadolu’da birçok şehirde Yunus Emre’nin kabri vardır. Bunların bir kısmı makam iken bir kısmı diğer Yunusların kabridir.
Yunus Emre gibi Diyar-ı Rûm’un Dârü’l-İslâm olmasında büyük rolü olan Ahîler de Osmanlı Devleti ortaya çıkmadan önce var olan zanaat erbabı insanlardı. Türkçe konuşur Türk harfleriyle yazarlardı. Ahîliğin adap ve erkanına dair yazılan birçok fütüvvetnameden bir tanesi de Burgazi’nin Fütüvvetnamesi’dir. Yine Abdulbaki Gölpınarlı’nın tespitine göre 13. Hıristiyan asrında kaleme alınan bu fütüvvetname’nin Türkçesi bugün yazılmış gibidir. Müellif fütüvvetnamede şöyle bir izahta bulunuyor: “Türk dilince yazduğuma sebeb ol oldı ki Rum halkı ekser Türk diline mensubdur, biz dahi Türk ıstılahı üzerine yazduk, ta ki ekser halayık andan müstefid olalar.” Bugün Ankara’da Etimesgut diye bir ilçe var. Etimesgut’un aslı Ahî Mesud’dur. Bize okullarda Ankara’nın fethi diye anlatılan vaka Türk gücünden ürken Osmanlı Devleti’nin kılıç zoruyla Ankara’yı Ahîlerin elinden almasıdır. Osmanlı’nın kılıç zoruyla Müslümanların yani Türklerin elinden aldığı Ankara’da Osmanlıca mı konuşulup yazılıyordu? Türkçeye Osmanlıca demek bir yönüyle de tarih boyunca tebarüz eden Osmanlı-Türk ayrışmasını örtmeye müteveccihtir.
Gökhan Göbel - Seyfullah Köksal