BUNLAR GERÇEKTEN ARAP HARFLERİ Mİ?
Hıristiyan takvimine göre 19. Asırda İngiliz başvekili Gladstone şöyle demişti: “Ellerinden Kur’an’ı almadıkça Türkleri mağlup edemeyiz.” Gladstone’un dediği Hıristiyanların 1928nci yılında vuku buldu. Türkiye’de harf inkılabı dolayısıyla yazımız elimizden alınınca “eski harflerle beraber Kur’an’ı da tarihe gömüyoruz” dediler. Harflerimizin elimizden alınması Kur’an-ı Kerim’in elimizden alınması demektir. Eski harflerle beraber Kur’an’ı da tarihe gömüyoruz diyenlerin eski harfler dediği Arap harfleri değil Türk harfleriydi.
Nasıl bizim lisanımız Arapçadan değil Kur’an-ı Kerim’den doğmuş bir lisan ise harflerimiz de tamamen Kur’an-ı Kerim’in yazıldığı harfler olması sebebi ile bizim harflerimizdir. Zira bu harfler noktalamaları da dahil olmak üzere Kur’an-ı Kerim nazil olduktan sonra şekil almıştır. Ve bu harfler nihai şeklini, asıl hüviyetini Türk topraklarında, İstanbul’da kazanmıştır. “Kur’an Mekke’de nazil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı” sözü bir Arap atasözüdür. Dünyada bizim hattatlarımızın üzerine hattat çıkmamıştır. Bugün gördüğümüz Kur’an-ı Kerim’lerin yazıldığı hat nesih hattıdır ve bu hatta şeklini Türkler İstanbul’da vermiştir.
“Kur’an Mekke’de nazil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı.” sözü bir Arap atasözüdür.
Süheyl Ünver, Hattat Hafız Osman, Doğan Kardeş Matbaacılık, İstanbul 1967, s. 3
Bugün hepimizin bildiği Kur’an-ı Kerim hattının mübdii meşhur Hafız Osman, Osmanlı imparatorluğunun en geniş sınırlara sahip olduğu zamanda yaşadı. Hafız Osman’ın tekâmül ettirdiği nesih hattı o günden sonra bütün İslam dünyasında Kur’an-ı Kerim’in resmî hattı oldu. O kadar ki 1958’de Süheyl Ünver Bağdatlı meşhur hattat Ali Bin Hilal hakkında yazdığı risalenin önsözünde sülüs ve nesih yazısının Bağdat’ta icat edildiği fakat İstanbul’da tekâmül edip zirveye ulaştığını hatırlatır. Ve Bağdatlı alim ve sanatkarlara hitaben şöyle der: “Mademki bu yazı Irak’ta hala resmen kullanılıyor, güzel yazıya kabiliyetli birkaç genç Bağdatlı İstanbul’a gönderilebilir ve onlar burada birkaç sene kalarak bizde bu çok ilerlemiş yazıyı Bağdat’a götürebilirler.” Tarih 1958! Yazımız elimizden alındıktan 30 sene sonra ama henüz 27 Mayıs olmamış. Biz 27 Mayıs 1960 sabahına kadar kaybettiğimiz her şeyi geri alacağımız ümidiyle yaşadık.
TÜRK HARFLERİ
Bağdat’ta icat edilen nesih ve sülüs İstanbul’da zirveye ulaşıp Türk yazısı hüviyeti kazandığı gibi rik’a yazısı da doğrudan Türkistanbul’da icat edilmiştir. Yani bugün Arap aleminde gazetelerde, mecmualarda, kitaplarda çokça kullanılan rik’a yazısı İstanbulî yazıdır. Araplar menşei İstanbul olan ve aynı zamanda çok kıymetli şeylere İstanbulî derler. Süratli yazılması ile meşhur rik’a hattı 19. Hıristiyan asrında Bab-ı Âli’nin resmî yazısı idi. Böylece bütün İslam alemine yayıldı. Bugün hem estetik olarak hem de pratiklik itibariyle en meşhur olan yazı çeşitleri, nesih, sülüs ve rik’a Araplar arasında Hatt-ı Türkî olarak bilinir. Yani söylenildiğinin tam tersine bugün Araplar bizim yazımızı kullanıyor.
Yalnızca Türkler Kur’an-ı Kerim’i işitip itaat ederek kafirlerle anlaşmayıp İstiklâl Harbi verdiği için, bu harfler Arap harfleri değil Türk harfleri olduğu için harf inkılabı sadece Türkiye’de oldu. Velhasıl Türk harflerine Arap harfleri diyerek milletten uzak tutmaya çalışmak Türkçe düşmanlığı, İslam düşmanlığıdır. Zira yazı meselesi tamamen Türklerin elinden Kur’an-ı Kerim’in alınması, Türklerin Kur’an-ı Kerim menşeli lisanlarının yok edilmesi meselesidir.
İSTANBÛLÎ YAZI
Rik'a Hattı, Lütfi Özaydın
Gökhan Göbel - Seyfullah Köksal