İstiklâl Marşı Derneği Genel Başkanı İsmet Özel'in Konya Şubemizin Açılışı Dolayısıyla Yaptığı Basın Açıklaması İsmet Özel: Değerli basın mensupları. Sizler gâvurların mainstream media dedikleri kategoriye girmiyorsunuz. Biz kısmen o kategoriye giren insanlarla yaptığımız basın toplantısı sonrasında bir daha böyle bir şey yapmadık. Yani İstiklâl Marşı Derneği kurulduğu sırada bir basın toplantısı yapmıştı. Orada da kısmen bir katılımla mainstream media denilen şeyden birazcık bir şeyler vardı. Şimdi Konya’da mahalli basın mensupları ile bir toplantı yapıyoruz. Sizin sorularınıza da tabii öncelik tanıyacağım. Daha önce yaptığımız basın toplantısında, 2007 yılının Şubat ayında, o günkü şartlara göre basın mensuplarının bana tevcih ettikleri sual şuydu: “İleride bir siyasî parti kuracak mı?” Ben de onlara şu cevabı vermiştim: “Kafamızda böyle bir proje yok. Ama bizim ileride bir siyasî parti kurmamızdan korkanlar varsa, korkularını muhafaza etsinler!” demiştim. Şimdi, biraz önce Durmuş Küçükşakalak’ın okuduğu metni heyecanla dinlediğim sırada gördüm ki biz partiyi zaten kurmuşuz! Ama hiç şüphesiz İstiklâl Marşı Derneği açıktan söylediği sözlerin dışında, yedekte hiçbir söz saklamıyor. O yüzden biraz sonra bana soracağınız sorulara vereceğim cevaplarda imâ edilmiş, ileride tamamlanması ihtimal dâhilinde olan bir husus hiç olmayacak. Bana soracağınız soruların net, açık ve alternatifsiz cevabını alacaksınız. Dediğim gibi, biz zaten Sivas şubesinden sonra Konya şubemizi açmış olmakla bir yolu önemli bir miktarda yürümüş bulunuyoruz. Bu konuda da kendimizi aldatmaktan sakınmaya çalışıyoruz. Hâlen İstiklâl Marşı Derneği’nin adına da, işlevine de denk düşen bir kazanç elinde tutmadığını bilerek yapıyoruz. Ama bunun için ne yapıyorsak yapıyoruz. Şimdi bu karmaşık kurmaşık sözlerden sizin ne anladığınızı ben anlamak istiyorum. Buyurun.
Selahattin Çavuş - KONTV: Benim sorum şeyle alakalı olacaktı. Sizin söylediğinizle doğrudan orantılı değil ama benim hem öncesinde, daha öncesinde hem de bu İstiklâl Marşı Derneği kurulduktan sonra belki de sorulabilecek, bu soruyu sorabileceğim en uygun kişiler olduğunuz için. İstiklâl Marşı’nın bestesiyle alakalı bir cümle geçti orada. Yanılmıyorsam bozuk bir beste dediniz. Bununla alakalı yıllardır tartışılıyor ama gündeme getirilmiyor. Bazı konular gündeme gelemiyor. Hani özellikle Cumhuriyet’in kurulduğu dönemle 40’lı, 45’li yıllara kadar olan dönem tartışılamıyor. Bu bağlamda, İstiklâl Marşı’nın bestesiyle alakalı sizin bir girişiminiz olacak mı? Bunun ciddi bir mesele olduğunu düşünüyorum ben. Şu anda aklınızda bir şey var mı? Hedefiniz var mı bununla alakalı? Bunu öncelikle öğrenmek istiyorum. İsmet Özel: Biraz önce vaat ettiğim açıklık çerçevesinde cevap vereceğim. Şimdi İstiklâl Marşı’nın bestesinin bugün resmiyet kazanmış şeklinin yegâne beste olmadığını herkes bilir. Herkes bir şeyi daha bilir. Şu anda mekteplerde, resmî dairelerde, bant kayıtlarında bulunan İstiklâl Marşı bestesi prozodi bakımından, yani ses düzeniyle söz düzeninin uyumu bakımından belki dünyada örnek gösterilebilecek bozuklukta bir metindir. Yani hepimiz biliyoruz: “O-be!” der mesela bir yerde. Ne demekse! Birçok insan orada geçen sözlerin ne manaya geldiğini hiçbir şekilde anlamaz. “Laarda!” falan mesela! Hiç böyle “larda” diye bir kelime Türkçe’de yoktur mesela. Onun için bu konuda biz özel bir yere sahip değiliz. Bunu Türkiye’de kendini ciddiye alan herkesin fark ettiği bir şey olarak biliyoruz. Ama bu vesileyle belirtilmesi gereken bir şey var. Türkiye Cumhuriyeti muvakkaten kurulmuş bir devlet midir? Yoksa Türk varlığının sahiplenildiği bir kuruluş mudur? Bu soru İstiklâl Marşı’nın bestesiyle güftesi arasındaki münasebette gündeme taşınmalıdır. “Biz İstiklâl Marşı’nın Zeki Öngör tarafından yapılmış bestesini ne pahasına olursa olsun savunuyoruz!” diyenler acaba gerçekte neyi savunuyorlar? Bunu bilmek lazım. Bunu anlamamız lazım. Bunlar gerçekten o besteyi mi savunuyorlar? Yoksa İstiklâl Marşı’nın Türk Milleti’ne ulaşmaması için başarılarını mı savunuyorlar? Yani Türk Milleti’ne İstiklâl Marşı bir türlü ulaşmasın diye bir gayret sarfettiler. Zeki Öngör’ün bestesiyle de bu gayretleri semere verdi. Bunu mu savunuyorlar? Bu hâsılayı mı, bu kazançlarını mı savunuyorlar? Bunu onların söylemesi lazım. Yani benim sizin sorunuza, “İstiklâl Marşı’nın bestesi konusunda özel bir yaklaşımınız var mı?” sorusuna cevap verebilmem için önce Türkiye’de müesses nizamın hangi değirmenin çarkına su taşıdığının tayin edilmesi, taayyün etmesi, tebarüz etmesi gerekiyor. Bunu bir kenara atıp bizi bir köşeye sıkıştırmak için “Bunlar İstiklâl Marşı Derneği ama falan filan filan…” diye bir cümle kurmaya fırsat vermek istemiyoruz. Oldu mu acaba? Mustafa Akgül – Hâkimiyet Gazetesi: İsmet Bey ben de buna ilave olarak bir şey soracağım. Galiba Mustafa Armağan yazmıştı o yazıyı. İstiklâl Marşı’nın gerçekten bestesinin bu olmadığı, kaybolduğu, değiştirildiği söyleniyor. Böyle bir şey var mı? İsmet Özel: Bunu bilmiyorum. Mustafa Akgül – Hâkimiyet Gazetesi: Öyle bir yazıya rastlamıştım. İsmet Özel: Mustafa Armağan böyle enteresan şeyler yazar, bilirim. Benim şahsi kanaatim İstiklâl Marşı, metin olarak doğarken şairin zihninde bu marşın bestesi hazırda vardı. Yani şiir bestelenmiş olarak yazıldı. Sonradan bir besteye ihtiyaç yok idi. Selahattin Çavuş - KONTV: Bunu açarsak biraz? İsmet Özel: Bunu, bahar gelince açacağız. (Gülüşmeler) Tabii ki. Biliyorsunuz, başka bahara diyorlar ya. Ümit Savaş – Memleket Gazetesi: Cuma Mektupları’na “Bir siperden söz ediyorum” diyerek başlamıştınız. İstiklâl Marşı Derneği bir siper mi? Veya oradaki şey de bu olabilir mi? Bir de şunu eklemek istiyorum. Biliyoruz ki siz paylaşılmayan hakikat tecessüm etmez, dediniz yıllarca. Dernek böyle bir paylaşımın tecessüm etmesi için mi kuruldu? Veya İsmet Özel okurları bu derneğin doğal üyesi mi? Gibi birkaç kompleks soru. İsmet Özel: Yok aynı çatı altında toplanabilir sorduklarınız. Bizim dernek içindeki önemli, ele aldığımız konulardan birisi budur. Benim sık sık ifade ettiğim şey İstiklâl Marşı Derneği’nin asla bir “İsmet Özel Fan Kulüp” olmadığı şeklinde. Elbette benim yazdıklarım dolayısıyla bir istikamet arayışına mana vermeye çalışan insanlar derneğimizde yer tutuyorlar. Ama İstiklâl Marşı Derneği’nde öne çıkan şey doğrudan doğruya İstiklâl Marşı’nın kendisinden başka bir şey değil. Bu münasebetle biz hassasiyetle İstiklâl Marşı’nın metnine başka siyasî temâyüllerin bulaşmasına mani olmaya çalışıyoruz. Bu bakımdan bir senedir biz İstiklâl Marşı’nın suiistimali yolunda gördüğümüz işaretlerin izalesiyle uğraşıyoruz. Anlatabiliyor muyum, yani “İstiklâl Marşı böyle de anlaşılabilinir. Canım burada bunu demek istememiştir herhalde” diyen insanların yaklaşımlarını devre dışı bırakmaya çalışıyoruz, bir senedir. Bunların başında da “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar!” mısraı var. Bu yaptığımız en son toplantıda Mehmet Akif’e karşı bir mısra olarak ele alınmıştır. İstiklâl Marşı’nın Mehmet Akif’e karşı bir yönü de vardır. Yani nasıl ki İstiklâl Marşı Türk Milleti’nin yazdığı bir marştır. Ama bu hiç şüphesiz ki Mehmet Akif’in elinden çıkmıştır. Bu tıpkı Kur’an-ı Kerim’in Allah Kelâmı olmasına onun Resûl-ü Ekrem (s.a.v.)’in iki dudağı arasından insanlara duyurulmuş olmasıyla irtibatı ne mânâdaysa; İstiklâl Marşı’nın Mehmet Akif’in kaleminden çıkmasıyla İstiklâl Marşı’nın Türk Milleti’nin duası olması arasında buna mümasil bir bağ vardır. Biz o yüzden İstiklâl Marşı’nın metnine ehemmiyet veriyoruz. Yani onu bir Mehmet Akif şiiri saymıyoruz. Nitekim bu zaten kendi beyanlarında da var. Kendi Safahat’ına da Mehmet Akif İstiklâl Marşı’nı almıyor. Çünkü “Bu milletimin eseridir” diyor. Bu bir önceki soruyla da irtibatlı olarak anlaşılabilinir. Bu İstiklâl Marşı’nın bestesine de müracaat edilebileceğinin kaynağıdır, dayanağıdır. Anlatabiliyor muyum? Onun için İstiklâl Marşı Derneği’nde İsmet Özel’in elbette bir yeri var. Hatta görevi var. Şu mânâda: Bu derneğin kuruluşunda en önemli adımı atmış birisi olarak; işi yozlaştırmayan bir istikamette yürümesini, en azından bir miktar, bir süre bunu sağlamayı kendime tabii ki bir vazife biliyorum. Ama dediğim gibi, yaptığım şey doğrudan doğruya İstiklâl Marşı’nın metninin kaydırılmasına mani olmaktır. Yoksa benim edebi hayatımla Mehmet Akif’in edebi hayatı arasında bir geçişme, bir ortak nokta falan filan değil bu. Ama yine de biraz önce okunan basın bildirisinde anlaşıldığı gibi. Bu toprakların ruhuyla alakalı bir şey bu. Elbette Türk şiirinin mahiyeti ve yönsemeleri, refleksleri ile ilgili bir şey. İstiklâl Marşı dediğimiz metin edebi bakımdan da gözleri faltaşı gibi açabilecek derecede kıymetli bir metin. Yani öyle hani “Canım, işte burası da böyle olmuş” denecek bir şey değil. Teknik olarak çok kuvvetli, vezni çok yerli yerinde, kafiyelerin harikulade bir değeri var. Dediğim gibi ses düzeni kendine mahsus bir işleyiş gösteriyor. O bakımından tabii ki Türk şiirinin de göğüs kabartıcı bir örneği İstiklâl Marşı. O yüzden biz bütün dünya milletlerine seslenip “Var mı sizin böyle bir marşınız!” diyebiliriz rahatlıkla. Bu Fransızların millî marşı, bütün dünyada bilinen Marseillaise de buna dâhil. Yani bizim öyle bir İstiklâl Marşımız var ki bu söz sanatları itibariyle meydan okuyucu bir şey. Ama Türkiye’de böyle bir meydan okuyuşun etkisinden kötü duruma düşecek olan insanlar var. Bunlar 1921 yılında da vardı, 1923’te de vardı, 1924’te de vardı, 1950’de de vardı, 1971’de de vardı, 1980’de de vardı, 2008’de de var. Biz İstiklâl Marşı’nı öne çıkararak bu haşaratın topraklarımızdan -yok olmasını değil, çünkü mutlaka Allah yarattığına göre bir şey vardır- ama bu haşaratın bir kıymete bindirilmesine mani olmak istiyoruz. Bunların haşarat olduğunun bilinmesini istiyoruz. Bütün mesele bu. Selahattin Çavuş - KONTV: Peki, İstiklâl Marşı’nın mânâsının kaydırılmasından yola çıkarak bunları söylediniz de. Bunlara engel olmak istediğinizi… İsmet Özel: İstiklâl Marşı’nın mânâsı kaydırılmadı. İstiklâl Marşı rafa kaldırıldı. İstiklâl Marşı 1921 yılında kabul edildi. 1923 yılında artık İstiklâl Marşı’nın gösterdiği hedef üzeri küllenmiş olarak bir yerde muhafaza edildi. Yani insanlar İstiklâl Marşı’nı mânâlandırarak, yanlış mânâ vererek ona bir şey yapmadılar. Onu yok saydılar. Ama bunu, onu alkışlayarak, onun için vaveylâ kopararak yaptılar. Ama ortada İstiklâl Marşı yok. Mustafa Akgül – Hâkimiyet Gazetesi: Anayasanın değiştirilmez maddeleriyle koruma altına alındı? İsmet Özel: Koruma altına alınmadı. Eğer İstiklâl Marşı’nı Anayasaya koymayacak olurlarsa Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığını izahtan çaresiz kalacaklardır. İsterlerse koymasınlar. İstiklâl Marşı koruma altına alınmadı. İstiklâl Marşı’nın gücüne sığınıldı. İstiklâl Marşı’nın itibarından bir sonuç elde edilmeye çalışıldı. Ümit Savaş – Memleket Gazetesi: Ankara’da verdiğiniz bir konferansta sanırım İsmet İnönü’nün Lozan’dan sonra “Bir yüz yıl kazandık” şeklinde bir anekdot anlatmıştınız. İsmet Özel: Lozan’dan çıkarken “Bir yüz yıl kazandık” dediği rivayet edilir. Evet. Ümit Savaş – Memleket Gazetesi: Dün akşam da ikinci kez vatan haline getirilmesinin sonuna gelindi şeklinde bir tespitiniz vardı. (“Türk Tarihin Neresinde?” başlıklı konferans) Bu anlamda bu yüz yıllık süreyle sizin bu öngörünüz veya tespitiniz örtüşüyor. İsmet Özel: Bunu siz fark etmiyor musunuz? Bunu bana niye soruyorsunuz? Siz yani bugün Türkiye’de olup biten şeylerin; iktisadî mânâda, siyasî mânâda, sosyal mânâda olup biten şeylerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin noktalandığı bir noktanın geride bırakılmasına pek az zaman kaldığı insiyakıyla yapıldığını siz göremiyor musunuz? Bu kadar gücünüz yok mu? Türkiye’de bir tane plak şirketi var: Kalan! Ne mânâsı var bunun? Türkiye Cumhuriyeti ortadan kalkacak, bunlar da “kalanlar”! “Kalan” koymuşlar! Yani, kaldıysa bunlar “kaldı”. Onun için Türkçe tangolardan, efendim, alaturka bestecilere kadar bir şeyler var. O “kalanlar” arasında. Ama biz İstiklâl Marşı Derneği’ni kurmak suretiyle bütün bu temâyüllerin çok aşılmaz bir duvara çarpacağı öngörüsünde bulunmuyoruz; bulunmak istiyoruz.
BASIN BİLDİRİSİ
İstiklâl Marşı Derneği 6 Şubat 2007 tarihinde İstanbul’da kuruldu. Bugün Allah’ın izniyle derneğimizin Konya şubesini açıyoruz. Mevlana Celaleddin Rumi’nin “Horasan’da kalsam belki büyük bir âlim olabilirdim ama bu topraklar bana şiir söyletti” mealindeki sözü, öylesine söylenmiş bir söz değildir. Bu toprakların ürünü olan Türk milleti şiirle var olmuş, şairlerle yolunu bulmuş bir millettir. Bu topraklar, bu asırda herkese şiir söyletemese de; hangi topraklarda yaşadığının bilincinde olanlara bir şiirin etrafında toparlanabilecek şuuru veriyor. Etrafında toparlandığımız Milli Marşımızın bir ritmi var; adı üzerinde marş! Duyduğumuz bu Türk ritmine ayak uydurabilmek ve Konya’da da bu ritmin aks-i sedâ bulması için şubemizi açıyoruz. İstiklâl Marşı’nın ve derneğinin önemini anlamak için yazıldığı dönemi anlamak lazım. Bezm-i Elest’ten beri hür yaşamış bir millet tarihi itibariyle ilk defa 1918’den sonra yoklukla yüz yüze geldi. Millet canını dişine takarak bir milli irade ortaya koydu. 23 Nisan 1920’de TBMM açıldı ve bir yıl olmadan bir İstiklâl Marşına ihtiyaç duyularak İstiklâl Marşı yarışması açıldı. Yarışmanın adı ilginçtir: “İstiklâl Marşı yarışması”. Yani hangi metin seçilirse seçilsin adı İstiklâl Marşı olacak. Merhum Mehmet Akif; öncesi yarışma sonrası para ödülü olan bu işi kabul etmedi. Yarışma işi ve para ödülü olmadan bu metin İstiklâl Marşı olarak kabul edildi. Yani İstiklâl Marşımız dünyevi endişelerden uzak, temizliğine halel gelmeyecek bir şekilde mecliste kabul edildi. İstiklâl için yola çıkanlara bir istikamet ve yürüyüş tarzı lazımdı. Marş bir ritim dâhilinde yapılabilen yürüyüşü ifade ediyor. Yurdun her tarafında baş gösteren seğirmeler marşın sağladığı bu ritimle canlılık kazandı. Yönü belirgin olmayan iradeye İstiklâl Marşı istikamet tayin etti. Milli iradeyi taçlandırdı. İstiklâl Marşı’ndaki ruhla İstiklâl Harbi zafere erdi. Ama sadece zafere erdi. Marşımız İstiklâlin ancak Hakk’a tapan bir milletin hakkı olabileceğini ilan etti. Kulluğunu Hak’tan esirgeyenin her şeye kul olacağını beyan etti. Derneğimizin Türkiye’de tuttuğu yer; İstiklâl Marşı’nın ve İstiklâl Harbi’nin doğduğu yer. İstiklâl Marşı 1. Dünya savaşından sonra, vatanıyla birlikte varlıkla yokluk arasına sıkıştırılan Türk milletinin kalbinden fışkırdı. Türk milletinin vasıfları ve var oluş sebebi bu metinde özetlendi. Bu topraklarda 1071’de açılan defteri dürmek isteyenler; bizim İstiklâl diye bir kavram türeterek baş tacı ettiğimizi; İstiklâl kavramın hem marşı hem de savaşı olabileceğini hesap edemediler. Çünkü bu topraklarda felaha ermenin şartı istiklâldi. Hesaptaki açığı kapatma gayreti bugün için bir hayli mesafe kat etti. Aleyhimizdeki bu gayretin farkında olanlar İstiklâl Marşı Derneği’ni kurdu. Dolayısıyla İstiklâl Marşı Derneği’nin duruşunu; Türkiye’nin mahiyetine ve akıbetine ilişkin bir hayrı temin edici “esas duruş” olarak görüyoruz. Hiç kimseyi hiçbir şeye ikna etme gibi bir derdimiz yok. Dünyada bulunuşumuzu izah etmenin peşindeyiz. Peki izah edilebildi mi? Ninelerimizin ve dedelerimizin bile rahatlıkla anlayacağı kadar izah edildiğini düşünüyoruz. Ama bugün, modern eğitimle zihinlerin işgal edildiği bir toplumda yapılan izahat hükümsüz kalıyor. Kuruluşundan bugüne kadar dernek çatısı altında yapılan izahatlarla, yan yana gelmeyi unutmuş kelimeler bir araya geldi. Bu süre zarfında Türkiye’de söylenmez ise dünyanın başka hiçbir yerinde söylenemeyecek sözler söylendi. Her şeyin kokuştuğu, herkesin iddiasından vazgeçtiği bir dünyada tüten tek ve en son ocağın İstiklâl Marşı Derneği olduğu aşikâr. Kokmamak ve kokuşmamak için tütmek ve tüttürmek gerekiyordu. İstiklâl Marşını, yapmayı düşündüğümüz işlere bir kılıf olsun diye öne çıkarmıyoruz. Rüyamızdaki Türkiye’yi en güzel şekilde İstiklâl Marşı tabir ediyor, rüyamızı ibareye kavuşturuyor. Yazıldığı gibi kalan, sadece bozuk bir besteyle resmi prosedür gereği okunup söylenen marşımızın ete kemiğe bürünmüş halde hayatımızdaki başat yeri almasını istiyoruz. Neden İstiklâl Marşı? Çünkü İstiklâl Marşı Türk Milletinin tanımı, tarifi. Diliyle ve duruşuyla tamamen “Türkçe” bir metin. Türkiye ile doku uyuşmazlığına mahal vermeyecek kıratta orijinal bir ideolojiyi taşıyor. Milliyeti dini olanların tek vatanı olan Türkiye’de bir “milli proje” ve bir “milli mutabakat metni” olarak tam merkezde duruyor; odak noktasını teşkil ediyor. Şairinin ifadesiyle bir daha yazılamayacak bir metin. Çünkü İstiklâl Harbi bir daha verilemeyecek bir savaş. İstiklâl Marşı Türk Milletinin eseri olduğuna göre millet mensubiyeti hissetmeyenlerin anlayamayacağı bir metindir. Bu şiir İstiklâl Harbi yıllarında temayüz etmiş olan şuurun eseridir. Bu güne kadar bu şuur unutuldu/unutturuldu, üzeri örtüldü, ortaya çıkmaması için ne lazımsa esirgenmedi. Bizi biz yapan hayati değerlerimiz aşındırıldı, içi boşaltıldı. Ne zaman ki unutulan millet bilinci sarahat kazandı, ne zaman ki dört başı mamur bir Türklük tanımı yapıldı; işte o zaman İstiklâl Marşı Derneği doğdu. İşte o zaman resmiyetin dondurucu soğuğuna maruz kalan İstiklâl Marşı’nın buzları çözüldü. Millet hayatının nirengi noktaları marşımızla tebarüz etti ve ifadeye kavuştu. İstiklâl Marşı hamasi bir marş değildir. Türkiye’de milletçe, vecd ile yapılmış ve yapılabilecek en güzel duadır. Duamızı “Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin İstiklâl” diyerek bitiriyoruz. Bu duaya Konya’da da “amin” diyebilmek için şubemizi açıyoruz. Durmuş KÜÇÜKŞAKALAK İstiklâl Marşı Derneği Konya Şubesi Bşk. konya@istiklalmarsidernegi.org.tr 17 Mayıs 2008