İstiklâl Marşı Derneği’nce düzenlenen tartışmalı konferansların üçüncüsü “Uç Beyi? Uç Uç Böceği? Türksüz İslâm Kimin Neyi” başlığı altında Ankara’da gerçekleştirildi. İstiklâl Marşı’nın tamamının aslî bestesi ile okunmasıyla başlayan toplantıda ilk konuşmayı İstiklâl Marşı Derneği Genel Başkanı İsmet Özel yaptı.
Konuşmasına bir Nasreddin Hoca fıkrası anlatarak başlayan İsmet Özel, Nasreddin Hoca’nın uzun zamandır borçlu olduğu kişiye “Peşin parayı gördün, gülersin tabii!” dediği hadisenin bir benzerinin bugün bizim başımıza geldiğini ifade etti. İnsanların kendilerine söylenen tatlı yalanların hepsini hakikat kabul ettiklerini, Nasreddin Hoca’nın ifade ettiği gibi, peşin paraya kavuştuğunu sanarak sevinmenin aldatılmışlığı içerisinde olduklarını dile getiren İsmet Özel İslâm’a uzak düşüldüğü kadar Türklüğe de uzak düşüldüğüne dikkat çekti. İslâm’ın ne olduğunun ayet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden öğrenilmesi gerektiğini ancak bugün insanların kâfirlerin işine yarayabileceğini sandıkları ayetleri ve hadisleri öne çıkarmaya çabaladıklarını beyan eden Genel Başkan İsmet Özel, Ahzab Suresi’nin 45. ayetinde Resullullah’ın (s.a.v.) bir şahit, bir müjde verici ve bir nezir olarak gönderildiği ve mü’minlere bir lütuf olduğu haberinin yer aldığını hatırlatarak bugün Müslüman adı altında ortaya çıkanların, mü’minlerin lütuflandırılacakları haberinden asla bahsetmediklerini, ama İstiklâl Marşı’nın “Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın” diyerek bunu dile getirdiğini söyledi. Ardından Fetih Suresi’nin 8. ve Müzemmil Suresi’nin 15. ayetlerini de bu bahisle alakalı olarak hatırlattı.
Türkiye’nin Milâdî 13. Yüzyıl’da Türk vatanı olarak doğması hadisesi ile Osmanlı Devleti’nin kuruluşu hadisesinin birbirini tamamlayan ve aynı istikamette gelişen hadiseler olmadığını vurgulayan Genel Başkan İsmet Özel, Türk vatanının doğmasıyla Osmanlı Devleti’nin kurulması arasında oluşturulan illüzyonik irtibatın İstiklâl Marşı Derneği’nce kırılması gerektiğini beyan etti. Bu meyanda Ankara’nın Osmanlı Devleti tarafından Ahilerin elinden kılıç zoruyla ele geçirilmiş bulunduğunu dile getirerek, Türklüğün ve -bir ihanet kültürü olan- Osmanlılığın hiçbir şekilde bir araya gelemeyeceğine dikkat çekti. Osmanlı idarecilerinin, Müslümanları olduğu kadar, kendi iktidarlarını ellerinden alabileceklerine kanaat getirdikleri Grekleri ve Arapları da merkezin dışında bırakmaya dikkat ettiklerini vurguladı. Müslümanlar açısından devlet-millet çatışmasının canlılığını her zaman koruduğunu, devletin başka bir dava güttüğünü, milletin ise başka bir davaya sahip çıktığını ifade eden İsmet Özel, “Türkler, devleti icap ettiği zaman korudu ve kurtardılar ama devlet hiçbir zaman Türkleri iyi bir pozisyona ulaşmaları için desteklemedi” dedi ve Türklerin her zaman İslâm’ın mümessili olarak söz ve yetki sahibi olduklarını, Türksüz İslâm’ın mümessilsiz kalmış bir İslâm manası taşıdığını sözlerine ekledi.
BİZ DE ANADİLDE EĞİTİM İSTİYORUZ!
Türkiye’de her zaman Türkiye’nin selametini kendine dert edinen “enayiler”in ve kendini enayi yerine koydurmamaya yeltenen “uyanıklar”ın var olduğuna işaret eden İsmet Özel, uyanıkların Türkiye’nin yıkılmasına sebep olan kimseler olduklarını, son referandumda çıkan “evet” oylarının bu uyanıklara ait olduğunu, “hayır”cıların ise “enayiler”den değil, “şaşkın”lardan müteşekkil olduklarını beyan etti. Anadilde eğitim taleplerine de temas ederek, Müslümanların anadilinin Kur’an-ı Kerim’in nazil olduğu dil olduğunu, bir Müslüman için başka bir anadilin söz konusu olamayacağını belirten İsmet Özel; bu dilin Hatice anamızın, Aişe anamızın, Fatıma anamızın konuştuğu lisan olduğunu, bu manada anadilde eğitim istediğini beyan etti. İsmet Özel konuşmasında Batı dünyası tarafından yapıldığı haliyle tarihin periyodizasyona tabi tutulmasının insanlığın gelip varacağı yerin bugünkü Batı Medeniyeti olduğu iddiasını pekiştirmeye yönelik olduğunu, bunun aynı zamanda bugün “Geç antikite” ve “Ortaçağ” olarak bilinen zaman aralıklarında Türklerin optimum bir düzen oluşturmuş olmalarını gölgeleme çabasının bir ürünü olduğunu dile getirdi. Bütün bunlara rağmen, Türk Milleti’nin hep “daha iyisi olur” denilerek kendi iyilerini harcama yoluna sürüklendiğini; İstiklâl Marşı Derneği’nce İstiklâl Marşı’nı bir talimat olarak kabul edilmesinin, marşın son mısraı da dikkate alındığında, hak edilmiş bir şeye sahip olmaya ve sahip çıkabilmeye müteveccih olduğunu ifade etti. Avrupa Medeniyeti’nin 1914’te çöktüğüne, ancak Batı Medeniyeti’nin varlığını Amerika kıtasında ve bilhassa Kuzey Amerika’da mücerret olarak sürdürdüğüne; Batı Medeniyeti’nin müşahhaslığının ise 11 Eylül 2001’de temin edildiğine işaret eden İsmet Özel, George Walker Bush’un baklayı ağzından çıkararak yeniden bir Haçlı Seferi ilan ettiğini hatırlatarak tarihten öğreneceğimiz ve tarihe geçireceğimiz bir şey olan “Türklü İslam”ın dünyada yaşayan bütün insanların lehine olduğunu beyan etti.
Müslüman olmanın Hıristiyanlık, Yahudilik ve sair inançlardan farklı olarak bütün hayatı ihata ettiğini, hiçbir şeyi dışarıda bırakmadığını belirten İsmet Özel, İslâmî bir nizam ve hukuk olmaksızın İslâmî bir hayatı devam ettirmenin imkânı olmadığını ifade etti. Bir Müslüman’ın ufkunda İslâm düzeni olmadığı takdirde onun itikadî tamamlanmışlığından bahsedilemeyeceğini, bu uğurda bir muvaffakiyet elde edilemese bile bunun bilincinde olarak yaşamanın esas olduğunu vurgulayan İsmet Özel, üzerinde yaşadığımız toprakların Müslüman olarak kalmamızın mukabili olarak iki defa vatanlaştırıldığına dikkat çekti. Bartın Şubesi’nden konuşmacı olarak katılan Sezgin Ceylan, günümüzde Müslüman olarak bilinen insanların uç uç böceği gibi dışarıdan yönlendirilen ve manipüle edilen bir vaziyette bulunmaları sebebiyle; dünya üzerinde gaza ve cihad ruhunun uzağında kalmış bir İslâm’ın mevcut olduğu, bunun da “Türksüz İslâm” olarak adlandırılabileceğini ifade etti. Şanlıurfa Şube Başkanı Mustafa Özköylü, Resulullah’ın (s.a.v.) hilafetin kendisinden sonra otuz yıl devam edeceğine, ardından gelenin ısırıcı saltanat olacağına dair haberini hatırlatarak, uç beyliği olarak varlık göstermeye başlayan Osmanlı Devleti’nin gaza devleti olarak bilinmekten menfi bir şekilde faydalandığını, Batılılaşmasında ordunun merkezde yer almasının bununla irtibatlı olduğunu söyledi. Ayrıca “Türksüz İslâm”ın bir örneği olarak Hindistan’da mevcudiyet gösteren İslâm anlayışının uzun yıllar boyunca İngiliz hâkimiyetine kolaylık sağlayan bir işlev üstlendiğine temas etti. Gaziantep Şube Başkanı Mehmet Kendirci, Türklüğün, tarih sahnesinde etkin bir rol olduğu dönemlerde gâvurların rahat uyku bile uyuyamadıklarını, Türklerin bu vaziyeti her fırsatta temin edecek işler yapmaktan geri durmadıklarını belirterek; günümüzde gayrimüslim dünyanın tam bir rahatlık içerisinde bulunduğu hususuna işaret etti. İnsanlığın maddi manada babasının Âdem aleyhisselam olduğunu, Hakikat-i Muhammedi’nin daha önce yaratılmış olması itibariyle ise, manevi manada babasının ise Resulullah (s.a.v.) olduğunu, bu sebeple “Aslını inkâr eden bizden değildir” hadis-i şerifinin insanların Hakikat-i Muhammedî ile irtibatı çerçevesinde ele alınması gerektiğini beyan etti. Konya Şubesi’nden konuşmacı olarak katılan İstiklâl Marşı Derneği Genel Başkan Yardımcısı Durmuş Küçükşakalak, Türkiye’nin Dar-ül İslâm olarak vatanlaştırıldığı dönemlerde, dininin gereği olarak namaza gider gibi, hacca gider gibi uçlara giden birtakım insanlar ile bu durumdan nemalanan, kendi otoritesini bu fırsat yardımıyla sağlamlaştıran kimseler arasındaki ayrıma işaret etti ve Türklerin vatansız yaşamayı namussuz yaşamak saymaları itibariyle, Türksüz İslâm’ın vatansız İslâm manası taşıyacağını dile getirdi. Osmanlı’nın, vatansız olduğu 1918’de tescil edilen bir uç uç böceği olduğunu belirten Küçükşakalak, hiçbir Osmanlı padişahının şehit olmayışına da dikkat çekti. Ankara Şube Başkanı Mehmet Tuncel, uç beyliklerinin işleyişine dair tarihî bir perspektifle naklettiği bilgilerle uç beylerinin gayrimüslim taraftaki etkilerinin neler olduğuna dair izahlarda bulundu. Tuncel ayrıca, Türklerin canlarını davalarına adamış kimseler olarak münafıklığın yaşama sahasını daraltıcı bir hayatı ve tavrı üstlendiklerini, tesis ettikleri üstün hayat biçimini karşı tarafa kabul ettirerek tarih içinde merkezi bir etkinliği ortaya koyduklarını ifade etti. İstanbul Şubesi’nden Batuhan Arite ise yaptığı konuşmada, ne olduğumuzu anlayabilmek için Allah’a, meleklere, kitaplara, resullere, ahiret gününe ve kadere iman etmiş olmamızın; bize Kelime-i Şehadet getirebilme, namaz kılabilme, oruç tutabilme, hacca gidebilme ve zekât verebilme rahmetine kavuşmayı temin ettiğini dile getirdi. Bunun kıymetini bilmemizin ve İslâm’ı kendi ezberimize uydurmak yerine kendimizi Kur’an ve Sünnet’e uydurmak tavrı göstermemizin Türk Milleti olarak meydana gelmemize imkân sağladığını vurgulayarak bunun dışındaki Türksüz İslam tavrının, İslam’ı birtakım beşeri sistemlerle ve “semavi dinler”le yakınlaştırmaya yaradığını, Müslüman olduğunu beyan edenlerin münafıklık dışında kalabilmesinin Türklüklerine bağlı olduğunu ifade etti.